SİGORTA ŞİRKETLERİNİN KURULUŞ VE DENETLENİŞ USULLERİ
Sigorta şirketlerinin kuruluşu hususunu incelemeden önce sigortanın ne olduğunu kısaca incelemekte fayda olacaktır. Sigorta poliçeleri bireylerin ve kurumların sahip oldukları değerleri teminat altına almalarını ve uğradıkları zararı tazmin etmelerini sağlar. Bu kapsamda ortak rizikoya (beklenmeyen durumlar, tehlike veya zararalar) sahip kişiler teminat altına almak istedikleri değerler ile orantılı olacak bir prim ödeyerek ortak bir havuz oluştururlar. Böylelikle rizikosu gerçekleşen kişinin ortak havuzdan zararının tazmin edilmesini isteme hakkı doğar.
Böylece gerçekleşmesi durumunda malvarlığında ciddi sonuçlar oluşturacak tehlikelerin, topluma yük olmadan bertaraf edilmesi sağlanır. Yukarıda da bahsedildiği gibi ödenecek prim ile rizikonun doğru orantılı olması gerekliliği de kişilerin zararının tazmin edilebilmesi açısından büyük önem taşır. Yani riziko ne kadar yüksek/tehlike ne kadar büyükse primin de o kadar yüksek olması gerekir.
Sigorta şirketlerinin kuruluşu ve kuruluşuna ilişkin sınırlandırmalar
Sigorta yapacak kuruluşlar dünyanın genelinde kanunla belirlenir. Bu konuda ülkelerin uyguladığı çeşitli denetim sistemleri mevcuttur. Ülkemizdeki uygulama metodu ise devletin en fazla müdahalesinin bulunduğu sigorta denetleme sistemidir. Bu kapsamda devlet; şirket, faaliyet ve branş sınırlandırmaları yapar, sözleşme hükümlerinin çerçeve hatlarını belirler, çeşitli ruhsat, izin şartlarına tabi tutar. Bunun yanı sıra şirketlerin faaliyetlerini sona erdirmesi sırasında da devlet, çeşitli denetim mekanizmaları ile sigorta şirketlerini denetler.
1- Şirket tipi sınırlandırması
5684 sayılı sigortacılık kanununun 3. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtildiği üzere: ‘‘Türkiye’de faaliyet gösterecek sigorta şirketleri ile reasürans şirketlerinin anonim şirket veya kooperatif şeklinde kurulmuş olması şarttır.’’
Buradan hareketle sigorta şirketlerinin anonim şirket olarak kurulabilmeleri için hem Türk Ticaret kanununa hem Sigortacılık kanununa uygun olarak örgütlenmeleri gerekir. Anonim şirket şartının en önemli sebebi şüphesiz sermaye yeterliliği hususudur. Bu noktada anonim şirketlerin sermayesinin sigortacılık faaliyetlerini yürütebilecek yeterlikte olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte sigorta şirketlerinin kanuna uygun örgütlenmiş olmaları yeterli olmayıp Tebliğe göre (Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerinin Yeni Asgari Tutarlara Yükseltilmelerine ve Kuruluş ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ) Ticaret Bakanlığından kuruluş izni de almaları gerekmektedir.
Kooperatif olarak kurulacak sigorta şirketleri ise faaliyetlerini, sayısı en az 200 olan ortakların bir araya gelerek ödedikleri ortaklık aidatları ile bir havuz oluşturmaları suretiyle meydana getirirler. TTK m.1402’de belirtildiği üzere kooperatif şirketlerin sigortacılık faaliyetine karşılıklı sigorta denilmektedir. Bu şekilde üyeleri dışındakiler ile sigorta sözleşmesi yapmayan kooperatif şirketlerin yöneticilerine herhangi bir ayrıcalık vermemesi de zorunludur. Bununla birlikte kooperatif şirketlerin üyeleri dışındaki kişilerle sigorta sözleşmesi yapmak için SEDD kurumundan (kanunda müsteşarlığa verilen yetki 47 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile SEDD kurumuna verilmiştir) izin almaları ve sermayelerini kurumca belirlenecek miktara yükseltmeleri gerekmektedir. Bunlar birlikte sigorta ve reasürans şirketlerinin teşkilat ve kurucularına ilişkin de çeşitli şartlara tabi olduklarını söylemek doğru olacaktır.
Anonim şirket şeklinde kurulacak sigorta şirketleri ve reasürans şirketlerinin kurucularının şu şartları taşımaları gerekmektedir:
1) Müflis veya konkordato ilan etmiş olmaması,
2) Bir sigorta veya reasürans şirketinin kurucusu veya ortağı olmanın gerektirdiği malî güce ve itibara sahip bulunması,
3) Tasfiyeye tâbi tutulan finansal kuruluşlarda ve hakkında 20 nci maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümleri uygulanan şirketlerde oy hakkının ya da sermayesinin doğrudan veya dolaylı yüzde on ve daha fazla bir oranda veya bu oranın altında olsa bile denetim ve yönetime etkili olabilecek şekilde denetim ve yönetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren pay sahibi olmaması,
4) Taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış olsalar dahi süreli hapis veya sigortacılık mevzuatına aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya birden fazla adlî para cezasına mahkûm edilmemiş yahut cezası ne olursa olsun basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, görevi kötüye kullanma gibi yüz kızartıcı suçlar ile kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, terörün finansmanı, Devlet sırlarını açığa vurma veya vergi kaçakçılığı suçlarından dolayı hüküm giymemiş olması,[3]
5) Tüzel kişi olması halinde bu tüzel kişinin yönetim ve denetimine sahip kişilerin, malî güç dışında kurucularda aranan diğer şartları taşıması,
Bununla birlikte genel müdür ve yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, murahhas üyeler, denetçiler ve hâkim hissedarın yukarıdaki kuruculuk şartlarını taşımaları gerektiği Sigortacılık kanununun 5. Maddesinde vurgulanmıştır. Bununla birlikte pozisyonlara göre çeşitli ihtisas şartları da aynı kanun maddesinin ilgili hükümlerinde belirtilmiştir.
2- Faaliyet tipi sınırlandırması
Sigortacılık veya sigortacılıkla bağlantılı işler dışındaki işlerle iştigal edilmesi yasağı vardır. Bu şart sigorta şirketlerinin sermayelerini başka sektörlere aktarmasını engellemek amacıyla getirilmiştir. Ancak sermayenin başka şirketlere aktarılması mevzusu kesinlikle şirketlerin yatırım yaptırması veya parayı işletmesi ile karıştırılmamalıdır. Bununla birlikte bir holding çatısı altında birleşen ve ayrı faaliyet gösteren şirketler açısından da bu yasak delinmemektedir. Bir sigorta şirketinin hâkim ortağı olmasında sorun yoktur. Bu açıdan örnek olarak bankaların sigortacılık faaliyeti yapamadığını fakat bir sigorta şirketinin hâkim ortağı olabileceklerini söylemek doğru olacaktır.
3- Branş sınırlandırması
Sigortacılık kanununun 5. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtildiği üzere: ‘‘Sigorta şirketleri hayat ve hayat dışı sigorta gruplarından sadece birinde faaliyet gösterebilir.’’
Sınırlandırmayı daha iyi anlayabilmek adına öncelikle hayat ve hayat dışı branş kavramlarının ne olduğunu ele almak faydalı olacaktır. Hayat sigortaları maluliyet, ölüm ve hastalık durumlarında sigorta ettirenin yakınlarının hayat standartlarını koruma amacıyla yapılmaktadır. Hayat sigortaları herhangi bir zararın tazminini içermemekle birlikte sözleşmede belirlenen rizikonun gerçekleşmesi durumunda yine sözleşmede belirlenen teminatın alınması durumu söz konusu olur. Hayat dışı sigortalar ise kişinin iradesi dışında gerçekleşen bir tehlike sonucunda sigortalının kendine veya malına gelebilecek zararların güvence altına alınmasıdır. Bu kapsamda rizikonun gerçekleşmesi zararın maddi tazmini sonucunu doğurur.
Söz konusu gruplarda yer alan branşlar SEDD kurulu tarafından belirlenir. Branş sınırlamasının temel sebebi hayat ve hayat dışı branşların birbirinden farklı kurallara tabi olmaları ve bir arada yürütülebilecek nitelikte olmamalarından kaynaklanmaktadır. Uygulamada bazı şirketlerin her iki branşta da faaliyet gösterebilmek için birbirinden bağımsız sigorta şirketleri kurdukları görülmektedir.
Kanuna uygun olarak örgütlenmiş şirketin sözleşme yapma yetkisi kazanması
Sigorta şirketlerinin kanuna uygun olarak örgütlenmesi sigorta sözleşmesi yapabilmeleri için yeterli değildir. Sözleşme yapma yetkisi kazanabilmek için öncelikle SEDD kurumundan ruhsat almak gerekmektedir. Şöyle ki: ‘‘Kuruluş işlemlerinin tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde ruhsat başvurusunda bulunmamış sigorta şirketleri ve reasürans şirketleri, ticaret unvanlarında sigorta şirketi veya reasürans şirketi ibaresini kullanamaz’’ denilmektedir.
Şirketin kuruluşundan itibaren 1 yıl içinde ruhsat başvurusu yapılmaması sigorta veya reasürans şirketi sıfatına sahip olunamayacağını dolayısıyla sigorta sözleşmesi de yapılamayacağını belirtmektedir. Sigortacılık kanununun 6. maddesine göre ruhsat talebi, aşağıdaki durumlardan en az birinin varlığı halinde reddedilir:
a) Sigorta şirketleri ve reasürans şirketlerinin kurucuları ile yönetici ve denetçilerinin bu Kanunda öngörülen şartları taşımaması,
b) İş planına ve ibraz edilen belgelere göre sigorta sözleşmesine taraf olanların hak ve menfaatlerinin yeterince korunamayacağının anlaşılması veya yükümlülüklerin sürekli ve yeterli olarak yerine getirilebilecek şekilde oluşturulmaması,
c) Başvurunun yeterli beyan ve bilgileri içermemesi veya bu Kanunda öngörülen şartları taşımadığının anlaşılması,
ç) Sigorta şirketleri ve reasürans şirketlerinin, gerekli teknik donanım ya da yeterli sayıda nitelikli personele sahip olmadığının veya ruhsat talep edilen alanda sigortacılık yapma yeterliliğinin bulunmadığının yapılan denetimle tespit edilmesi.
Sonuç:
Sonuç olarak ruhsat verilmesine ilişkin şartların bir kısmının veya tamamının kaybolması halinde veya kanunun belirttiği şartların düzeltilememesi durumunda şirketlerin ruhsatları iptal edilebilmektedir. Bu durumda hem sigorta ettirenlerin hem de şirketlerin aleyhine ortaya çıkacak sorunların bertaraf edilmesi açısından profesyonel bir destek alınması çok önemlidir.